Dem Parti Grubu, Hatay’da… Tülay Hatimoğulları: “Bu Acıları, Tarih Satır Satır Harf Harf Yazacak”

DEM Parti grubu, 6 Şubat depremlerinin yıl dönümünde Hatay’da toplandı. DEM Parti Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Aradan bir yıl geçti, devlet hala yok. Bakın Hatay’a çakılmış bir çivi yok. Hatay bölgesini sürekli dolaşan bir arkadaşınızım. Birkaç ev dışında doğru düzgün temeli atılmış binalar yok. Hatay’a dönük özel bir politika izlendiğini hepimiz gayet iyi biliyoruz ve Hatay, Antakya halkı, başta Arap Aleviler olmak üzere, burada yaşayan bütün farklı halklardan ve inançlardan insanların bariz bir şekilde nasıl ayrımcılığa maruz kaldığını biz bu depremde bir kez daha gördük. Bu kadar ölüme terk edeceğini, benim gibi hiçbir arkadaş sanırım aklının ucundan bile geçirmedi ama biz bunu yaşadık, deneyimledik. Bu acıları, tarih satır satır harf harf yazacak” dedi.

DEM Parti grubu, bugün 6 Şubat depremlerinin yıl dönümünde Hatay’da toplandı. DEM Parti Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, toplantıda şunları söyledi:

“6 ŞUBAT 04.17 HAVADA ASILI KALMIŞ BİR ZAMANDIR, BİR ANDIR. BİZ O ANIN ÖTESİNE HENÜZ GEÇEMEDİK”

“Sanırım benim için en zor grup konuşması olacak. Çünkü bizler, bugün sabah 04.17’de bizim için hayatın durduğu an. Bizim için evlerimizin, geçmişimizin ve neredeyse geleceğimizin paramparça enkaz altında kaldığı bir gün bizim için. Aradan bir sene geçti ama hala bizim için bir seneki önceki 6 şubat 04.17 havada asılı kalmış bir zamandır, bir andır. Biz o anın ötesine henüz geçemedik. Depremzedeler o anın ötesini henüz yaşayamadı. O anın ötesini yaşamak ve kendi hayatını yeniden kurmak adına ne yazık ki hiçbir adım atılmadığı için de bir sene sonra geriye dönüp baktığımızda ikinci kez enkaz altında kaldığımızı gördük.

Resmi rakamlara göre 50 binin üzerinde açıklanan ama Murat Kurum’un ağzından kaçırması ile 130 bin olduğu söylenen -ki biz bunu biliyorduk- belki sayısı daha fazla. Şu anda kayıp olan ve hala bulunamayan ve ailelerin mezar taşı olsun diye yana yakıla çaba harcayan bütün canlarımız için hem ailelerine hem bütün Türkiye’ye hem Hatay’a, değerli halklarımıza baş sağlığı dileklerimi bir kez daha iletiyorum partim adına.

“6 ŞUBAT 04.17’DEN İTİBAREN İLK GÜNLERDE YARDIMIMIZA KOŞMAYAN İKTİDARA BÜYÜK BİR ÖFKE VAR”

O giden canlar bir sayı değil, 100 bin-130 bin-150 bin bu bir rakam değil; bu salonda bulunan her arkadaşımızın her akrabamızın her dostumuzun bir yakını o enkaz altında kaldı. Bugün biz sokakta gezerken yeni yeni daha kimin öldüğünü öğrenebiliyoruz ve bizim en büyük acımız, en büyük öfkemiz; bizlerin en o gün enkaz altında bilerek ve isteyerek ölüme terk edilmesi. Bakın dünden beri anmalar devam ediyor… Sabah 04.17’de Antakya merkezde yürüyüşümüz gerçekleşti ve Samandağ’da sabahleyin mezar ziyaretlerimiz oldu. Akabinde büyük bir halk yürüyüşümüz oldu, inanın hepsinde en büyük öfke, en büyük acı; bu doğal afetin bir felakete dönüştüren sisteme karşı bir öfke var ve aynı zamanda 6 Şubat 04.17’den itibaren ilk günlerde yardımımıza koşmayan iktidara büyük bir öfke var.

“BİZİM EN BÜYÜK ÖFKEMİZ İŞTE BUNADIR, BİZ ÖLÜME TERK EDİLDİK”

Biz en başta dedik ki ‘Devlet yoktu’, devlet hala yok. Aradan bir yıl geçti devlet hala yok. O gün ‘devlet yoktu’ derken neyi kastediyoruz? Devlet, o gün gelseydi seferberlik ilan etseydiler, daha sonraki zamanlarda ihale usulü enkaz kaldırmak için o iş makinalarını gördük ya işte ilk andan itibaren AKP iktidarı beşli çetesinin bütün olanaklarını ve devletin olanaklarını seferber etmiş olsaydı, o iş makineleri aylar sonra ihale karşılığı enkaz kaldırmaya gelmeden önce, bizim cenazelerimizi kaldırmaya, enkaz altındaki yaralıları kurtarmaya yardımcı olmuş olsalardı inanın, kaybımız şimdinin yarısı kadar bile olmazdı. Bizler, depremin yaşandığı ilk andan itibaren koşarak memleketimize geldik ve orada bir kazmaya bir küreğe duyulan ihtiyacı kendi gözlerim ile gördüm. Belediyelerden birinin arama kurtarma ekibi şunu söyledi bize; kepçe temin edebilirseniz daha çok insanı kurtarırız ve biz yana yakıla o gece sabahlara kadar kepçe aradık, sadece bir tane bulabildik. Devamını bulamadık… Bizim en büyük öfkemiz işte bunadır, biz ölüme terk edildik. Bunun acısını yüzlerce kez ölüp yeniden dirilsek asla unutmayacağız. Öfkemiz asla dinmeyecek.

“İŞTE AFAD’IN YÜZÜ, İŞTE KIZILAY’IN YÜZÜ, İŞTE AKP’NİN YÜZÜ, İŞTE İKTİDARIN BU BERBAT YÜZÜ… “

Bu iktidar OHAL ilan etti, seferberlik ilan etmedi. Şayet toplumsal seferberlik ilan edilseydi inanın acılarımız bu kadar büyük, bu kadar derin, öfkemiz bu kadar büyük bu kadar derin olmayacaktı. O enkaz altında insanlar, ‘Sesimi duyan var mı’ dediklerinde; sadece AFAD önlüğü giymiş ama AFAD ile alakası olmayan kadroların sokakta, kenarda durup nasıl izlediğine tanıklık ettik. Onlara kepçeleri, küreği, kazmayı biz getirip verdik. Bu işte bize AFAD’ın nasıl kağıttan bir kaplan olduğunu bize bir kere daha gösterdi. Bu iktidarın kurumlarının nasıl çürüdüğünü, bu iktidarın kurumlarının hiçbirinin insan merkezli, insana destek, insana hizmet amacı olmadığını AFAD örneğinde bir kere daha gördük. AFAD’ı ballandıra ballandıra anlatıyorlardı, sonra ne öğrendik? AFAD çadır satıyormuş, AFAD konserveleri satıyormuş. Yurttaşa verilmesi gereken bu hizmetleri başkalarına para ile satıyormuş, bunu öğrendik. İşte AFAD’ın yüzü, işte Kızılay’ın yüzü, işte AKP’nin yüzü, işte iktidarın bu berbat yüzü…

“DEVLET HALA YOK. BAKIN HATAY’A ÇAKILMIŞ BİR ÇİVİ YOK”

Devlet hala yok. Bakın Hatay’a çakılmış bir çivi yok. Hatay bölgesini sürekli dolaşan bir arkadaşınızım. Birkaç ev dışında doğru düzgün temeli atılmış binalar yok. Onlar kafaya şunu taktılar, Hatay’a dönük özel bir politika izlendiğini hepimiz gayet iyi biliyoruz ve Hatay, Antakya halkı, başta Arap Aleviler olmak üzere, burada yaşayan bütün farklı halklardan ve inançlardan insanların bariz bir şekilde nasıl ayrımcılığa maruz kaldığını biz bu depremde bir kez daha gördük. Ben burada doğan büyüyen Arap Alevi kadın olarak, bu dışlanmayı doğduğum günden beri hissediyorum ama depremde de bu kadarının olacağını emin olun ben de tahmin etmiyordum. Bu kadar ölüme terk edeceğini benim gibi hiçbir arkadaş sanırım aklının ucundan bile geçirmedi ama biz bunu yaşadık, deneyimledik. Bu acıları, tarih satır satır harf harf yazacak.

Dikmece köyünden ve o civardaki Arap Alevilerinin yoğun olduğu bölgelerde hızlı kamulaştırma başlattılar. Bir gün telefonunuzu açıyorsunuz, cep telefonunuza bir mesaj gelmiş ve tapunuz artık size ait değil, zeytinlikleriniz size ait değil. Basitçe bir para banka hesaplarına yatıyor ve diyorlar ki depremzedelere; ‘Gidin oradan paranızı çekin; biz burayı istimlak ettik’, bununla ilgili Dikmece direnişi; toprağını, köyüne sahip çıkan köylüleri desteklendi. Hem halk direnişi kazandı hem hukuki olarak bunu kazandılar. Ben burada sizlerin huzurunda, zeytinliğine, toprağına, doğasına sahip çıkan Dikmece halkına teşekkürlerimi sunuyorum. Direnişleri bize umut oldu.

“HATAY’I BİR LABORATUVAR OLARAK KULLANACAKLAR VE AYNISINI İSTANBUL’DA, AYNISINI TÜRKİYE’NİN EN GÜZEL KENTLERİNİ İSTİMLAK EDECEK”

Bu bir senelik süre içerisinde yakın tarihte bir yasa çıkardılar: ‘Rezerv Alan İlan Etme Yasası’. Bu çok tehlikeli bir yasa, bakın bu yasasının ilk uygulandığı yer Hatay oldu ve Antakya, Defne ve Samandağ’ı kapsayan 207 hektarlık alan rezerv alan ilan edildi. Bu alanda iktidar istediği gibi at koşturacak, oradaki yurttaşın yaklaşık 50-60 bin insanın yaşamına tekabül ediyor. Bu kadar insanı mağrdur eden, geleceksizleştiren bir yasa. Hatay’ı bir laboratuvar olarak kullanacaklar ve aynısını İstanbul’da, aynısını Türkiye’nin en güzel kentlerini istimlak edecek. Aslında AKP iktidarı bunları ranta açacak, bütün dertleri budur. Bu rezerv alanı, burada on binlerce yurttaşımızı mağdur etmiş durumda. Burada bir kez daha AKP iktidarına diyoruz ki; rezerv alanı ilan ettiğiniz yasayı derhal kaldırın, yurttaşa ait toprağı geri verin.

“BİZ BİRAZ DAHA ÖLELİM, BİZ BİRAZ DAHA AZALALIM DİYE GELMEDİLER”

AKP iktidarı neden Hatay’da yoktu? Bakın, demografik yapının değişikliğinden hep bahsettik. Hatay ile ilgili on yıllardır devam eden asimilasyon politikaları, Hatay’da özellikle Suriye’den gelen göçmenlerin buraya yerleştirme ve nüfus değiştirme politikalarını çok iyi biliyoruz. Devletin, burada yaşayan Arap Alevileri buradan sürmek, onların yerine kendi vatandaşı olarak gördüğü kesimleri buraya yerleştirme gibi projesi olduğunu on yıllardır biliriz. Yine Hatay halkı olarak en büyük acımız; bu depremi Allah’ın lütfu olarak gören AKP iktidarının eline fırsat geldi ve bu şimdi bu topraklarda demografik yapıyı değiştirmek için kentte yoğun bir göçün olmasını bekliyor, izliyor. İlk gün biz enkaz altındayken gelmediler ya, işte bunun için gelmediler. Biz biraz daha ölelim, biz biraz daha azalalım diye gelmediler. Akabinde uyguladıkları politikalara baktığımızda, Antakya insanı çocuğunu okutmak için varını yoğunu ortaya koyan, gerekirse toprağını, malını, mülkünü satan bir toplumdur ve burada bizleri okullar ile hastanelerle sınadılar. Bakın, biz okulların açıldığı ilk haftada DEM Parti olarak gelmiştik merkezi bir heyet ile ve dolaştığımız bütün çadırkentler, konteynerkentler, yaptıklarımız halk toplantılarındaki birinci gündem, eğitim meseleseydi. Çünkü insanlar, çocuklarını okutmak istiyor.

Emek meslek örgütleri ile yaptığımız çalışmalarda ve toplantılarda hepimiz ortak olduğu konu şu; okul yapmak yok, hastane yapmak yok. Eğitim olmazsa, sağlık hizmeti almazsanız zaten konteynerdesiniz ve hayatınızı küçücük bir çadırın içine sığdırmak zorundasınız. Burada daha fazla durabilir misiniz? İşte bizi göçe zorlamak için bunu ısrarla yapıyorlar, yapmaya da devam ediyorlar.

“HAKKIMIZ İÇİN MÜCADELE ETMEKTEN ZERRE GERİ ADIM ATMAYACAĞIZ ERDOĞAN”

‘Hatay garip kaldı, mahzun kaldı’, Bay Erdoğan biz ne garibiz, ne mahzunuz. Bizim taleplerimiz eşit yurttaşlık hakkı. Bizim buraya ev yapın, konut yapın derken bu evlerin ve konutların yurttaşa ücretsiz verin derken, sizden sadaka falan istiyor değiliz; Türkiye’de vergisini en sistemli ödeyeni kentlerden biri de burası. Vergisini ödeyen, kamudaki bütün varlıkların ortağı olan her birimiz, yurttaş olarak bunu talep ediyoruz. Biz bunu AKP Genel Başkanı’ndan değil, biz bunu ülkenin, devletin hazinesinden talep ediyoruz. Onlar hasbelkader icra makamı olduğu için muhatabımız onlar, bugün onlar gider yarın başkası gelir. Buranın asıl vatandaşları olarak taleplerimizi dile getirmekten, haklarımızı talep etmekten, hakkımız için mücadele etmekten zerre geri adım atmayacağız Erdoğan, bunu bilesin.

“BUNLARIN TIYNETİNDE YALAN SÖYLEMEK VAR, BUNLARIN POLİTİKASI YALAN İLE YOĞRULMUŞ HAMURA DÖNÜŞMÜŞ”

Yine aynı parti ve aynı partinin genel başkanı gerçekten utanmadan seçim beyannamesinde depreme dirençli kentlerden bahsediyor. ‘Depreme dirençli kentler yapacağız’ diyorlar, oysa onlar değil depreme dirençli kentler, onlar insan canını hiçe sayan bir yapılanma biçimi ile adım atıyorlar. Türkiye ekonomisinin sürekli büyüdüğünden bahsedilir ve bazı rakamlar açıklanır. Hiçbir şekilde üretime dayalı bir büyüme değildir, inşaat sektörüne dayalı bir büyümedir. Bu ülkenin bütün kaynaklarını beşli çetesine peşkeş çeken, betonlaşmaya yatırım yapan bir anlayışla sosyalist iktisatçıların da ifade ettiği gibi hormonlu ekonomik bir büyümeyi adeta yaptıkları binalardan, karayollarından, köprülerden sağladılar. Hatırlayacaksınız, Gölcük depreminden sonra deprem vergisi olayı ortaya çıktı ve deprem vergisi toplandı. Deprem vergisinin nereye gittiğini, dönemin bakanı Mehmet Şimşek’e soruldu, ‘Deprem vergileri nerede’ diye. O da diyor ki; ‘Biz onlarla otoyol yaptık, havaalanı yaptık’ diyor. Ar damarı çatlamış, utanmadan bunu söylüyor.

Depremlerle toplanan vergiler ile depreme dayanıklı 1 milyon 300 bin konut yapılabiliyor. Şimdi o paralar deprem için harcanmış olsaydı, depremde hasar gören bütün binaları yaptıktan sonra yıkılmış binalar ile birlikte çok daha fazlasını yapmak demektir. Ağır hasarlı, orta hasarlı depreme dayanıksız olan bütün Türkiye için söylüyorum; bu paralar buraya harcanmış olsaydı o zaman gerçekten depreme dirençli kentleri yaratmış olurlardı. Ama bunların tıynetinde yalan söylemek var, bunların politikası yalan ile yoğrulmuş hamura dönüşmüş.

“İMAR AFFI, BU ÖLÜMLERİN EN BÜYÜK NEDENLERİNDEN BİRİ”

Bu iktidarın çıkardığı imar affı, bu ölümlerin en büyük nedenlerinden biri. Bu imar affı bilerek ve isteyerek depreme dayanıksız binaların, kullanıma devam etmesinin adeta mührünü bastı. İşte siz de depreme dayanıklı kent yapacaksınız başta imar affını getirmeyecektiniz. Şimdi de zaten kaldırmanız gerekiyor. Bu iktidar, bilimden uzak. Bu iktidar, karanlıkla bu ülkeyi yönetmek istiyor. Bugün bu ülkede çok önemli bilim insanları var, çok önemli mühendisler var. Çok önemli mühendis odalarımız var. Bu işin uzmanı olan, nasıl olması gerektiğini bilen arkadaşlarımız var ama bunları dinlemediler.

“BU ZALİM GÜRUH, ZALİM İKTİDAR BİZLERİ ENKAZ ALTINDA BIRAKIRKEN KENDİ SARAYINDAN BİZİM ÖLÜMÜMÜZÜ İZLEDİ”

Biz depremi unutturmamalıyız, depremi unutturursak Gölcük depremi gibi bir deprem daha yaşama ve daha çok ölme olasılığımız var. Lütfen şöyle düşünmeyin, anmalar yapıyoruz, sokaktayız, sesimizi her yerde duyuruyoruz. Peki bir işe yarıyor mu? Evet. Çok işe yarıyor. Bugün depremi unutmamak, depremi unutturmamak, geleceğimizi inşa etmek, yerel yönetimler başta olmak üzere merkezi hükümetin bu konuda göreve davet etmek gibi görev ve sorumluluğumuz var. Çünkü biz çok öldük. Bu ölümlerden çıkaracağımız sonuçlar, bu hafızayı diri tutarak yeni depremlerde ölüümlerin engellenmesi için çaba harcamak zorundayız. En temel sloganımız bu depremde, ‘Affetmiyoruz, unutmuyoruz’ oldu. İşte bu zalim güruh, zalim iktidar bizleri enkaz altında bırakırken kendi sarayından bizim ölümümüzü izledi. Bunun için affetmeyeceğiz, bunun için unutmayacağız.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir