Sadık Çelik yazdı: Bir mimarı hayattan koparan toplumsal cinnet hali ve devlet elbisesi giymiş zorbalar

“`html

İstanbul’daki Trafik Kaosunun Derin Kayıpları

Geçmişte trafik, yalnızca sıradan bir gürültü sorunu gibi görünüyordu. Araba sesleri ve korna gürültüsü bu meselelerin en basit formlarıydı. Ancak zamanla şehirlerimiz, beton yapıların arasında sıkışan insanlığın trajik öykülerine sahne olmaya başladı. İstanbul, bu trajedinin merkezinde bulunuyor. 86 yaşındaki bir mimarın, trafikte yaşanan anlık bir öfkenin sonucu olarak hayatını kaybetmesi, adaletin nasıl sarsıldığının acı bir göstergesi haline geldi.

Turgut Toydemir, son 60 yıl boyunca bu ülkeye mimarlık alanında sunduğu birçok katkı ve temiz bir yaşam tarzı ile tanınan bir isimdi. Ancak, Beykoz’da bir polis memuru tarafından suçsuz bir tartışma sebebiyle silahla vurularak öldürülmesi, modern toplumsal düzenin ne denli kırılgan olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Böylesi bir olay, bir kamu görevlisinin, koruması gereken hayatlardan birini görev dışındaki bir sebeple sonlandırmasının, toplumsal güvenin ne derece hassas olduğunu kanıtlar nitelikte değil midir? İnsanların yaşlarına ve yaşamlarına karşı duyulan saygı, toplumumuzda giderek azalmaktadır. Uzun zamandır saygı, sadece belirli bir kesime ait bir ayrıcalık gibi görülüyor. Oysa gerçek saygı, 86 yıl boyunca kimseye zarar vermeden onurlu bir yaşam süren insanların özüdür.

Ne yazık ki, bu toplumda zorbalık artık bir eğitim biçimi haline gelmiş durumda. Saygı yerine, müstehcen bir tehdit ile karşılaşmak, insanlık değerlerinin ne denli zayıfladığını gösteriyor. Bu durum, sadece üzüntü verici değil, aynı zamanda toplumsal bir hayal kırıklığı da yaratıyor.

Hangisi daha acı? 86 yaşında bir insanın trafik yüzünden öldürülmesi mi? 60 yıllık başarıları olan bir mimarın yitirilmesi mi? Yoksa katilin bir polis memuru olması mı? Tüm bu sorular, derin bir değerlendirme gerektiriyor.

***

Elbette ki mesele sadece bu olayla sınırlı değil. Sıradan bir anlaşmazlığın, park yeri kavgasının sonuçları da, yaşamsal trajedilere dönüşebiliyor. Özellikle büyük şehirlerde, uzun süren trafik bekleyişleri, yalnızca zaman kaybı yaratmakla kalmayıp, çevre kirliliği sorununu da beraberinde getiriyor.

Kendini kaybetmiş sürücüler, trafiği daha da karmaşık hale getiriyor. Ekonomik ömrünü tamamlamış araçlar, şehir yollarını tehlikeli bir hale getiriyor. Örneğin, Japonya’da beş yaşından büyük araçların trafiğe çıkması yasaklanarak çevre kirliliği azaltılıyor; bu tür önlemler, trafik akışını da olumlu etkiliyor.

Batı ülkelerinde de benzer önlemler alınıyor; şehir merkezlerinde özel araç kullanımına kısıtlamalar getirilerek toplu taşımaya teşvik ediliyor. Bu stratejiler, trafik sorunlarına yönelik etkili çözüm yolları olarak öne çıkıyor.

Diğer yandan, yeterli sürüş eğitimi almamış bazı sürücülerin yolları tehlikeli hale getirmesi de önemli bir başlık. Ayrıca, ambulansların sirenlerine kulak vermeyen veya acil durum araçlarına saygı göstermeyen sürücüler konusundaki kaygılar, toplumun genel güvenliğini tehdit ediyor.

Ülkemizde emniyet şeritlerinin kötüye kullanılması, ciddi bir sorun. Batı’da, herkesin kurallara riayet etmesi gerektiği bilinci yerleşmişken, burada bu tür ihlaller her gün gözler önüne seriliyor. Bu durum, kuralsızlığın yayılmasına ve adaletin sorgulanmasına yol açıyor.

Bunun yanı sıra güvenlik kameralarının kaydettiği trafik zorbalıkları, sokağın merkezindeki huzursuzluğu artırıyor. Artık şehrin parıltılı ışıkları altında, hem güvenlik hem de toplumsal barış tehdit altında.

Trafik sorunlarına yönelik çözümler, yalnızca yolları genişletmekle sınırlı kalmamalıdır; toplumsal ahlaki değerlerin gelişimi ve çevresel duyarlılık da göz önünde bulundurulmalıdır.

***

Bu cinnet hali sadece trafikte değil, toplumun yaşamın her alanında kendini gösteriyor. Ekonomik kriz, kutuplaşma, hukuksuzluk ve toplumsal huzursuzluk, her alanda karşılaştığımız sorunlar arasında yer alıyor. Aile yapısının bozulması ve eğitimde yaşanan nitelik kaybı, toplumsal yapıyı daha da kötüleştiriyor.

Bir yandan toplumsal normların erozyona uğraması, diğer yandan güven duygusunun yok olduğunu görüyoruz. İnternet ve sosyal medya, her türlü olumsuzluğu gözler önüne seriyor. Daha fazlası, ruh sağlığı sorunları yaşayan bireylerin topluma entegre edilmesi, toplumsal huzuru zedeleyen faktörlerden biridir.

***

Sonuç olarak, Turgut Toydemir’in trajik ölümü, toplum adına hassas bir konunun yeniden sorgulanmasına neden oluyor. Polislerin eğitimi, sadece fiziksel değil, psikolojik ve etik yönleriyle ele alınmalı. Toplumun koruyucuları olarak yetiştirilecek olan adaylar, halkın hizmetinde olmalıdır.

Ancak, sistemde mevcut olan sorunlar, adaletsizlikleri ve bireylerin vasat yetiştirilmesini sürdürüyor. Bu çerçevede toplum, kendi benliğini yitirmiş bireylerin yarattığı tehlikelerle yüzleşmek zorunda kalıyor.

Sadık ÇELİK

[email protected]

“`

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir